Geçmiş Olamayacak Geçmiş, Gelecek Olamayacak Bugün...

Posted by agzı bozuk düşmanı



Bugünlerde düşünüyorum da, aramızdan ayrılan sanatçılarımızın, bestecilerimizin yerlerini alabilecek kaç kalıcı nitelikde sanatçı var orta yerlerde.... Onlar da elbette ellerinden geleni yapıyorlar ama sanıyorum artık o duygu dolu insanlar, o şarkıları okurken yaşayan ve yaşatan ruh hali, samimiyet ve nezaketi ara ki bulasın.

Kendilerinden öncekilerden devraldıkları bayrağı ileriye taşıyacak sanat maratoncularını göremiyorum, çünkü toplumda o hassasiyeti bulamıyorum..

Bu bir nostalji yazısı değil ama görünen o ki; çocuklarımızın nostaljik duygularını dolduracak anıları bile olamayacak.   Bunun üzüntüsü, hepimizin sorunu olmalı, değil mi?

Kalın Sağlıcakla..

Dünya Tarihi, bizim de Tarihimiz...

Posted by agzı bozuk düşmanı

Yapmasını bildiğimiz yemekler, üzerinde yürüdüğümüz yollar, büyümeleri için binbir özen gösterdiğimiz çocuklarımız, günlük yaşamda aklımıza gelebilecek her olgu.. Dünya Tarihinin bir parçası değilmidir? Hangi ülkede olursa olsun bir kaç ayrıntı farkı ile bu yaşam bizim değilmidir? Afrika da Zebranın yüreği çarparken, Çin'de Panda da aynı heyecanı duyar..Amazon ormanındaki köy halkı da nefes alır, Türkiyemin insanları da...O halde bu dünyada birbirini yemek niye ki? Sevdiğin seni anlamaz, ne anlatsan belki yetmez ama olsun, bu da insanlığın özelliklerinden değilmi ?
Anladığı zaman iş işten geçer ise ne fayda, yaşamak; yine aynı yaşamak olur mu ki? Olmaz ama dünyanın her yerinde, o olmazlık, olmazlıktır elbette...
Kısacası; bana göre Dünya tarihi, bizim tarihimizdir, tabii yakında üzerinde yaşanacak bir dünya kalır ise...

ZEKİ MÜREN - Bir Demet Yasemen

Posted by agzı bozuk düşmanı



Hanımların yemek listelerine ve nefasetlerine sözümüz yok, tatma ve yeme şansını bulanlara ne mutlu...:)
Ben de en iyisi, bu güzelliklere bir şarkı ile katılayım. Böylelikle  Zeki Müren'i de rahmetle anmış oluruz.

Can Dostları......

Posted by agzı bozuk düşmanı

                                                    CAN DOSTLARINA BAKIN
                                  Nasıl da insanın içine dokunuyor?
                     

Kuzey Ege'de Soğuk...

Posted by agzı bozuk düşmanı


Kuzey Ege'de, yaşadığım bölgede, bu sabah çektiğim kimi resimleri sizlere sunmak istiyorum.Yazın cıvıl cıvıl olan kasabada bir kış sabahı, kar olmadığı zamanlarda böyle doğuyor.
Yaklaşık saat sabahın sekizi ve üzerimde kabanımla, biraz sonra bu manzaranın içine doğru yürüyerek, gazetemi almaya kasabaya gideceğim. Sonrası mı?  Bakalım gün, beraberinde neler getirecek?

Şu an olasılıkla balıkçılar, denizden dönmüş ve ağlarını temizliyor olmalılar, ki birazdan lokanta sahipleri gelip balıkların seçmecelerini alıp giderler, sonra da gidip,balıkçı kahvelerinden çaylarını içecekler. Ara sıra onlara katılıp, yaşadıklarını dinlemek de zevkli ve öğretici oluyor. Ama benim seçeneceğim çay yerine Sahlep elbette..İnsanın içini sıcacık yapıyor, eskiden İstanbul'da Kadıköy-Karaköy vapurlarında içerken olduğu gibi....



Bu vatandaşın adı da, Yumuk...
Uzun süreden beri can yoldaşım, yaklaşık bir yıl oldu elime geleli. İlk gördüğümde boyu, şimdiki bacağının yarısı kadar idi, oysa şimdi kocamaaan oldu.
Evim ile kasaba merkezi arası, yaklaşık deniz kenarından yürüyerek bir km.civarındadır ve bu vefalı dostum, beni o yolda sabahları hiç yalnız bırakmaz. Beraberce yürürüz,sohbet ederiz ve yolun sonunda, ben çayımı içerken, o da sabah poğaçasını bir güzel kemirir..

Bir Sıkıntı Var ki İçimde....

Posted by agzı bozuk düşmanı



İçimde bir sıkıntı var bugün,Allah hayırlara yorsun demekten başka bir çare gelmiyor elimden.Yediğimi, içtiğimi beğenmiyorum.Bir bezginlik var ki, tam görmelik..Yaş dayandı 50'lere, olacak elbette böyle gelip geçişler ... Yaşamımda hiç kendimi bırakmadım asla, çünkü bu fırsat elimize bir kere geçiyor zaten nasıl olsa.Yaptığım yürüyüşlerde doğayı, yanından geçtiğim insanları, her durumu, her olguyu tek tek gözlemlemeye çalışıyorum ama ne fayda. Akşam oluyor, o sessizlik saati ve ben ancak, netteki dostlarıma ulaşabiliyorum. Buna da şükretmek gerektiğini ayrıca biliyorum...


KARANLIK BİR DÜNYADA BİLİMİN MUM IŞIĞI..

Posted by agzı bozuk düşmanı

Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı
The Demon-Haunted World - 1995
Carl Sagan
Çeviri: Miyase Göktepeli
Sayfa Sayısı: 472
17. Basım -2500 Adet
Pek az sayıda bilim adamı, bilimin merak, heyecan ve coşkusunu geniş kitlelere aktarmada Carl Sagan kadar başarılı olabilmiştir. Pulitzer Ödülü’ne sahip Sagan’ın milyonların düş gücünü yakalama ve zor kavramları anlaşılır bir biçimde aktarabilme yetisi okurlar açısından gerçek bir kazanımdır.

Akıldışılığın ve batıl inançların egemen olacağı yeni bir Karanlık Çağ’ın eşiğinde olup olmadığımız sorusu, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı’nın çıkış noktası.
Kitapta bir yandan bilimsel çalışmalara neden kara çalındığı sorgulanırken, bir yandan da uzaylılarca kaçırılma, "bağlantı kurma" ve şifacılık gibi konuların içyüzü gözler önüne seriliyor. Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, Sagan’ın bilimle bir ömür boyu süren gönül ilişkisinin bir bildirgesi sayılabilir.
TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 85
Kaynak : http://www.tubitak.gov.tr/sid/0/cid/1663/index.htm



Carl Sagan (1934-1996)
Çalışmalarında her zaman bilimsel yöntemi savunmuştur.

TÜM BİR YAŞAM...

Posted by agzı bozuk düşmanı



ÖZLEM DUYMAK BUDUR İŞTE..

Felsefe Yazımı ve kişisel Gelişim Kitapları

Posted by agzı bozuk düşmanı


Aslında pek çok blogda, farklı konularda felsefi metinler görüyorum ve kimisi bana yararlı görünüyor, kimisi ise sadece yaşamış olana fayda vermiş gibi geliyor.
Birikimlerin dostlar ile paylaşılmasından yanayım elbette ama, şöyle bir de düşünüyorum da, genel olarak yaşananlar kişisel bazda oluyor hali ile.. Durum da böyle olunca ve herkesin koşulları da farklılıklar taşıdığına göre, ortak paydayı  bulmak bana zor gibi geliyor... Bilmem belki de yanılıyorumdur, ama şu an içimden geçen düşünceler bunlar...İnsan ruhu ve labiretleri hakkında o kadar çok kitap yazılmış ki, bunların hangisinin yararlı olacağı okuyana kalmış gibi gözüküyor.
Piyasa da kişisel gelişim kitaplarından geçilmiyor ve bunların yararlı olduklarını pek düşünemiyorum. Hemen hemen hepsi bir takım saptamalardan, önerilerden oluşuyor ve bana para kazanma amacını taşıdıklarını düşündürüyor,büyük ölçüde okuyana yarar kazandırmayı değil....
İnancım o ki; herkesin en iyi başvuru kaynağı kendi deneyimleri ve gerçek dostların da olabildiğince katkıları...
Deneyimlerimiz en kıymetli hazinelerimizin başlarında gelmeli bence, çünkü bizlerden sonra gelecekler var...

Awaara / Raj Kapoor-Nergis

Posted by agzı bozuk düşmanı



Raj Kapoor ve Nergis'in Yıllarca ülkemizi sarsan filmi Avare'nin müziğini sizlere sunmak istedim.Umarım beğenirsiniz.

Aşk Üzerine Güzel Sözler..

Posted by agzı bozuk düşmanı

" Söylenilmez söylenilse fehm olunmaz neyleyim, Pes leb-i hamuşumuz bu defterin imzasıdır."           
                                                                                                                        Esrar Dede              
Aşkın gerçekleri bir türlü söze sığmaz, o yüzdendir ki susan dudaklarımız bu defterin mührü olarak daima kapalı durur.

                                                                       *****

 "Destimde cam görse benim sernigün eder, Nadana sagar istese, ratl-ı giran verir."     
                                                                                                                        Nef'i
Felek,benim elimde küçük bir kadeh görse onu baş aşağı çevirip döker de, layık olmayan cahil kişilere bir kadeh isteseler,onlara koca bir şişe verir.
                                                         

"Özlemin Eski Tadı Yok..."

Posted by agzı bozuk düşmanı




 Bir adam hafta sonları evinde ne yapar? Ya kahveye gider, ya da oturur gazete okur. Eh!! gazeteler bittiğine ve kahvehane alışkanlığı da olmadığına göre, dostlar ile sohbet, elbette en iyisi...
Hadi bugün biraz sinemada gerilere, şöyle klasik filmlere doğru bir yolculuğa çıkalım. Biliyorum, fazla ve uzun yazılar daima göz yorar, bıktırır.Bende sözü çok uzatmadan, sizlere o filmlerin posterlerinden örnekler sunmak ve bir de unutulmaz bir filim melodisini dinletmek arzusundayım.(Francis Lai'nin muhteşem bestesi Love Story)
Bu filmleri kişisel arşivimde veya TV.'lerde tekrar izlediğim zaman, inanın bana o kadar çok ayrıntı yakalıyorum ki, zamanın da nasıl kaçırdığıma şaşırıyorum.Üstelik de sinemanın o eski, güzel ışıltısını yeni çevrilen pek çok filmde bulamadığımı düşünerek...
Kazablanka'da Humphry Bogart'ın o hüzünlü bakışlarını,Rüzgar Gibi Geçti'de Clark Gable ve Viven Leigh arasındaki çekişme ve doğan aşkı, Tiffany'de Kahvaltı'da, Audrey Hepburn'un zerafetini bugün yakalamak ne mümkün !!! Bulduğunuz veya tesadüf ettiğiniz zamanlarda bu filmleri izlemenizi öneririm, görün bakın yitip kaybolduğunu sandığınız ne çok evrensel değeri onlar da bulacaksınız.
Malum; Simone Signoret bunun farkına varmış olmalı ki; kitabının adını bile bu duygu ile koymuş;
                          " Özlemin Eski Tadı Yok."        

Francis Lai Theme From Love Story

Posted by agzı bozuk düşmanı

Kuzey Ege'de Kar Yağınca....

Posted by agzı bozuk düşmanı


En Sonunda  Beklenen oldu ve Kuzey Ege'de bu sabaha karşı Berbat bir tipi başladı.

İyi ki herkes zeytin toplama işini kolaylamıştı da sorun çıkmadı, ama uzun zamandır 
kar yağmayan bu bölge için sürprizli günler oldu bunlar..
Sizlere bahçemden,daha bu sabah (11.12.2010) alınmış görüntüler sunmak istiyorum.
Ayrıca sizleri başımızı sokacak evlerimiz olmasına şükretmeye ve 
Allah'ın olmayanlara da vermesine dua etmeye çağırmak istiyorum.


Her Gece Uyurken son ve Her sabah Uyanırken İlk Sen...

Posted by agzı bozuk düşmanı



Gerçek sevginin belirtisi; korku ve sevinç halinde sevgiliyi hatırlamak,onu anmaktır. Bir aşık,sevgilisi için şöyle demiş;"
       Seni bana iyi hal de hatırlatıyor kötü hal de,
       Korktugum da hatırlatıyor seni,
       Umduğum ve beklediğimi de..."


Sevginin gerçekliğinin bir delili de, uykudan uyanır uyanmaz sevenin kalbine ve diline ilk gelenin, gün bitip uyurken de son gelenin, sevgili olmasıdır.
Şairin dediği gibi; "Her Gece uyurken son şey sensin,uyandığım da da ilk şey yine sen."


Aşıklar kitabı'ndan
İbnu'l-Kayyim el-Cevziyye
*********************
Sevmek ne kadar güzel, ne kadar yüce bir duygu ama insan sevdiği zaman da hakkını vermeli, değil mi?
Kalın Sağlıcakla....

GİRİT YEMEKLERİ 2

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:








GİRİT USULÜ KABAK BÖREĞİ
Malzemeler
2 Ad.sakız kabağı
Lor peyniri (250 gr.)
Kara biber

YAPILIŞI    :
Hazır veya evde açma 3 adet yufka alta konacak,
rendelenen kabaklar sıkılacak, üç adet yufkanın üzerine döşenecek.Üzerine yeterince lor peyniri konup, karabiber serpilecek.Az miktarda Tarçın katkısı yapılacak.Üstüne 3 kat daha yufka konup, son olarak üzerine ve yanlarına çorba kaşığı ile çiçek yağı gezdirilecek. Fırında kalma süresi yaklaşık 40 dakika civarıdır. Afiyet Olsun.
NOT :  Yemeğin tarifi, kendisi Giritli gelini olan, 76 yaşındaki Annemden alınmıştır.

Atatürk'ün Sırdaşı...

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:


Atatürk'ün en yakınlarından Kılıç Ali'nin anılarını okurken, beni çok etkileyen bir pasajı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Atatürk ve Kılıç Ali, bir gün Çankaya'da otururken, Ata'nın sekreteri Hasan Rıza Soyak içeri giriyor ve Atatürk'e bazı evrakları imzalatarak, akşam vakti olduğu için evine gidiyor. Arkasından Atatürk, Kılıç Ali'ye şu sözleri söylüyor;
" Bak Kılıç...Evine gidiyor.Çarşıya uğrayacak,evdekilerin istediklerini alacak,kapıda karşılayacaklar,hanımı ve çocuğu ile kucaklaşacak,sohbet edecek,gönlünde görevini tam yapmış insanların huzuruyla uyuyacak..Akşama doğru kalkacak, hep birlikte gezmeye gidecekler,hem de gönüllerince, istedikleri gibi... Protokol yok, kontrol yok. Öğrenmek, duymak, bilmek istediklerine gönüllerince sahipler..Acaba Hasan Rıza saadetinin farkında mı? "
Böylesine mutlak özgürlük ve kayıtsızlık içinde, milletinin arasına karışabilmek, mesela Galata köprüsü'ndeki seyyar satıcıdan ekmek arasına sıkıştırılmış kömür ızgarası yanığı palamudu, ayaklarını rıhtımdan sarkıtarak bir baş soğan ile yiyebilmek, hele işi bitince,sakin ve huzurlu-kendi tabiri ile üç oda- evine, hasretle beklendiğini bilerek belki karısına, çocuklarına kavuşmayı özleyen dileklerini kimbilir kaç kere dinlemişimdir.
Milyonların değil belki milyarların hayal ettiği yüce mertebelere çıktı.Ama diyeceğim ki bu masum özlemini beraberinde götürdü.

Kaynak   : Kılıç Ali'nin anıları
Derleyen : Hulusi Turgut / İş Bankası Yayınları

Gri Günler ve Işığın Varlığı....

Posted by agzı bozuk düşmanı


Bu iki resim, tarafımdan aynı gün güzel yurdumuzda çekilmiştir. Tıpkı yaşamdaki değişimler gibi, her yer gri olmasına karşın, bir kaç saat içerisinde aynı noktada bulutların böylesine inanılmaz ferah bir tablo çizmesi, bence hepimiz için; doğa annenin hoş bir dersi olmalı...

Ben Sana Mecburum Bilemezsin.

Posted by agzı bozuk düşmanı





                                          Attila İLHAN ( 1925-2005)

                                          BEN SANA MECBURUM

                                      Ben sana mecburum bilemezsin
                                      Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
                                      Büyüdükçe büyüyor gözlerin
                                      Ben sana mecburum bilemezsin
                                      İçimi seninle ısıtıyorum

                                      Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
                                      Bu şehir o eski İstanbul mudur?
                                      Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
                                      Sokak lambaları birden yanıyor
                                      Kaldırımlarda yağmur kokusu
                                      Ben sana mecburum sen yoksun

                                      Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
                                      İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
                                      Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
                                      Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
                                      Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
                                      Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
                                      Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

                                      Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
                                      Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
                                      Durup köşe başında deliksiz dinlesem
                                      Sana kullanılmamış bir gök getirsem
                                      Haftalar ellerimde ufalanıyor
                                      Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
                                      Ben sana mecburum sen yoksun

                                      Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
                                     Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
                                     Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
                                     Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
                                     Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
                                     Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
                                     Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

                                     Ne vakit bir yaşamak düşünsem
                                    Bu kurtlar sofrasında belki zor
                                    Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
                                    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
                                    Sus deyip adınla başlıyorum
                                    İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
                                    Hayır başka türlü olmayacak
                                    Ben sana mecburum bilemezsin..

Girit Yemeklerinden Örnekler (1)

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:


Sizlere küçük bir dizi halinde, Girit mutfağından örnekler sunmak istiyorum.
Bu mutfağın en büyük özelliği; genel olarak sebze ve Zeytinyağı ağırlıklı
olmasıdır, kısaca sağlık için gereken Güzellikler.. Şimdiden Afiyet olsun.


Yumurtalı Arap Saçı Kavurması :


Yumurtalı Arapsaçı Kavurması gerekli malzemeler :
  • 1/2 kg arapsaçı
  • 1 büyük soğan
  • 2 yumurta
  • Yumurtalı Arapsaçı Kavurması Yapılışı:
  • Arapsaçının taze filizleri ve dalları ayıklanır, yıkanır. Tuzlu suda veya buharda haşlanır.
Yumurtalı Arapsaçı Kavurması Yapılışı:
1- Süzülen arapsaçları doğranır.
2- Tavada zeytinyağında ince doğranmış soğan kavrulur.
3- Arapsaçı eklenir, yağda soğanla beraber çevrilir.
4- Kavrulan otun ortası açılır, yumurtalar kırılır. Hafifçe karıştırılarak yumurtaların pişmesi sağlanır. 
Arapsaçı otu hakkinda: REZENE olarak da bilinir.Ozellikle Ege bolgesinde bulunur. Anasona benzer birkokusu vardır ve Girit mutfağında çok önemli bir yere sahiptir.
Rezene için daha fazla bilgi   :   http://tr.wikipedia.org/wiki/Rezene

Divan Edebiyatımızdan Örnekler...

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:

                             
 Haydi bugün sizlerle şiir deryasına uzanalım ama günümüzden biraz gerilere doğru gidelim.Gerçi böyle demek de ne denli doğru ya..Öyle güzel yazılmışlar ki,asırlardır kalıcı olmuşlar,halk ağzında atasözüne dönüşmüşler,ben de
sizlere sunmak istiyorum..

" Bir şu'lesi var ki şem'-i canın, Fanusuna sığmaz Asumanın.            
  Şeyh Galip 
 Can mumunun öyle bir ışığı var ki, göklerin fanusuna sığmaz.
                                     .......................................
"Doğru söylerim halk razı değil,
 Eğri söylerim hak razı değil."                                                       
 Anonim                                     ........................................

"Ben göz açmam habdan bidardır gönlümdeki
 Gerçi ben mestim veli hüşyardır gönlümdeki."
  Enderunlu Vasıf
  Gönlümde öyle bir aşk var ki, ben uyurken bile uyanık
  Ben gerçi mest olmuşum amma, gönlümdeki her an ayık.
                                               ..........................................


  

Vals Ve Tango Deyince...

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:


Fred Astaire ve Ginger Rogers'dan  Smoke Gets In your Eyes'ı izleyebilir ve
Sanırım sizde benim gibi, huzur dolabilirsiniz...





Dans dendiğinde aklımıza ne gelir? Sevginin en güzel aktarım yollarından biri..

Pek çok dans türü var, Tango'dan Break Dance'e kadar, ama bunların içinde ikisi
var ki; asla eskimeyeceğini düşünüyorum.  Vals ve Tango...

Strauss ailesinin besteledikleri valsler, bilindiği üzere 100 yılı aşkın bir süredir, ruhlarımıza ilaç ve tercüman oluyorlar.

Ya Tango; her ne denli Arjantin kökenli olsa bile, sınırlarötesi bir büyü taşımıyor mu bizlere.. Astor Piazzola'nın tangoları, La Comparsita'nın, Hernando's Hideaway'in, hırs,istek,arzu ve sevgi dolu notaları, bir yerlerimizde saklı tuttuğumuz duygularımızın dışarı vurmasına yardımcı olmuyorlar mı? Ya da onları pekiştirmemize, sevdiklerimize aktarmamıza?

Ne mutlu, sevdikleri ile birlikte dinleme şansına sahip olanlara... :):):)

BU NASIL BİR RESMİ GEÇİTTİR? BU NASIL BİR TRAJEDİDİR?

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:

 Avcının 'vahşet' geçişi

Edirne'nin kurtuluş törenlerine katılan 'Avcılar', vurdukları hayvanların leşlerini resmi geçitte sergiledi. Protokol selam durdu, çocuklar seyretti
EDİRNE'NİN kurtuluş törenlerine, avcılık kulübü üyelerinin "vahşet sergisi" damgasını vurdu. Kentin düşman işgalinden kurtuluşunun 88'inci yıldönümü için Talatpaşa caddesinde tören düzenlendi. Törende Edirne Valisi Gökhan Sözer, 54. Mekanize Tugay Komutanı Tuğgeneral ve Belediye Başkanı vatandaşları selamladı.

Tören geçişine okullar, askeri birlikler ve kamu kuruluşlarıyla birlikte bu yıl ilk kez Edirne Avcılık ve Atıcılık İhtisas Kulübü üyeleri de katıldı. Ancak kulüp üyelerinin avladıkları hayvanları sergilemesi 'Bu nasıl bir anlayış' dedirtti. Açık kasa ciplerle geçit törenine katılan eli silahlı avcılar, araçlarının üzerine, avladıkları ayı, domuz, tilkileri sergiledi. Onlarca çocuk da meraklı gözlerle hayvan leşlerini izledi.

Bu arada kortejde bulunan kulüp başkanı Murat Şirmen, avcıların daha önce avladığı bir tavşanı Edirne Valisi Sözer'e hediye etmek istedi. Ancak Sözer, tavşanı kabul etmedi. Tören sırasında Edirne Tatlıcı, Kebap ve Lokantacılar Odası tarafından yöreye özgü tava ciğer ve badem ezmesi ile bazı kuruluşların dağıttığı hediyeler izdihama neden oldu. Törenleri protokol tribününde izleyen CHP Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız, Kırkpınar Davul Zurna Ekibi'nin geçişi sırasında gürültüden rahatsız olunca kulaklarını tıkadı. Bu arada geçit töreni sırasında küçük bir kız çocuğu Vali Sözer, Tuğgeneral Demirci ve Başkan Sedefçi'nin bulunduğu protokol tribününe çıkarak bir süre töreni izledi.

Sn.Sarkaç'ın Mimi Hakkında...

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:


Açıkçası bu mim ile ilgili kitap araştırırken,kütüphanemden olabildiğince değişik
bir kitap seçmeye çalıştım ve bu doğrultuda;Sn.Attila Dorsay'ın,
Hayatımızı değiştiren filmler  1995-2005 isimli eserinde karar kıldım.
Konusunda tam bir otorite olan Attila Dorsay'ı ayrıca kişisel olarak da tanırım
ve kitabının 55.sayfasına denk gelen film denetiminde yer alan film ise;
Japon yönetmen Takeshi Kitano'nun Bebekler adlı filmi..

Buyrun 55.sayfadan filmi birlikte izleyelim,ışıklar sönmüş bulunmaktadır;

"Bir yandan geleneksel Bunraku(16.yüzyıldan beri süregelen ve dev bebeklerle
oynanan bir Japon oyunu)sanatından esinlenen, öte yandan
o eşsiz pastel renkleriyle  Japon ilk yazını ve onun rengarenk doğasını
tam bir estet gibi kullanan bu film, ayrıca sinema tarihinde yapılmış en etkileyici Aşk filmlerinden biri.."


Posted by agzı bozuk düşmanı



ÇOK HOŞUMA GİTTİLER,SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM,ŞUNLARIN
CİCİLİĞİNE BAKIN.....

Posted by agzı bozuk düşmanı

MİM'E TEŞEKKÜRLER...

Posted by agzı bozuk düşmanı



Blog yazarı Sayın Sevgili Defne Soysal bana bir mim göndermiş.
Kendisine teşekkür ediyorum. Evde olmadığımdan, ancak şimdi mim'i yanıtlıyabiliyorum.

Şu an okumakda olduğum kitap;Turgut Özakman'ın Cumhuriyet adlı eseri
ve 55.sayfayı açınca ilk gözüme çarpan satırlar şunlar oluyor;

"İstanbul ve Çanakkale hattı karşısındaki Türk birliklerinin canlılığı
dikkatlerini çekmişti.
Çok geçmeden cephe gerisindeki birliklerin hazırlık içinde
oldukları hakkında haberler almaya başladılar.
Bu hazırlıklar pek gizli yapılmıyor,belki Müttefiklerce bilinmesi isteniyordu.
Bu bilgiler gittikçe kesinleşti ve durum aydınlandı;
Türkler Savaşa karar vermişti. "

Şimdiii; üç kişiye yönlendirmemiz gerektiğine göre mimi- aşağıdaki
kurallara da uyarak tabii bu arada;
1- Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.
2- Mimin bozulması teklif dahi edilemez.
3- Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.
4- Karşılıklı mimlemeler yasaktır.
5- Mim, her bir blog için sadece bir kez cevaplanabilir.
6- Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez."

Ve o 3 arkadaşı kendimce şöyle saptadım hoşgörülerine sığınarak;

Sarkaç :)
Ruşen :)
Swotpisces :)

Herkese Saygılarım ve Teşekkürlerim ile...

24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlu Olsun....

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:



Atatürk'e “Başöğretmen” ünvanı verilişinin 78’inci ve bu günün öğretmenler günü olarak kutlanmaya başlanmasının 26’ıncı yılını yaşıyoruz.…   24 Kasım Öğretmenler günü…
Sevgili öğretmenlerimizin varlığı sayesinde, ağzı bozuk sayısının azalacağını ve toplumumuzun onların saçtığı ışık ile daha da ileri gideceğini ümit ediyor, öğretmenlerimizin ellerini sevgi ve saygılarımız ile öpüyoruz.


                                                      

ATATÜRK 'ün Tabutunun Açıldığı Gün ( 9 KASIM 1953 )

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:



 
Böylesine heyecan verici bir olayı,sizlerle paylaşmadan edemezdim.
Umarım bu satırları yazarken duyduğum heyecanı, sizler de okurken benimle bölüşürsünüz. 
                                                  *********
8 Kasım 1953,pazar gecesi saat 23.00'de,Prof. Dr. Kamile Sevki Mutlu'nun ev telefonu çaldı.

Prof. Mutlu, Ankara Tip Fakültesi Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydi.
Patalogdu.Arayan ise Ankara Valisi Kemal Aygün'dü... Aygün, "Hocam" dedi,"10 Kasım günü Atatürk'ün naaşını Anıtkabir'e taşıyacağız."Bunun için bir komite kurduk. Naaşı geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica ediyoruz.
Prof. Mutlu önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını rica etti.
Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar götürürüm, bu tarihi bir görev" dedi.
Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı Etnografya Müzesi'ne gitti.
Başbakan Adnan Menderes oradaydı.Meclis Başkanı Refik Koraltan
ve eski başkan Abdülhalik Renda da...
Mutlu,görevden affının istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
 Gerçekten tarihi bir tanıklıktı bu...
 Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici kabrinden çıkarılıp
müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir hafta boyunca
sırayla ögrenciler, subaylar ve generaller katafalk başında nöbet tutmuştu.
Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite üyeleri tamam olunca
Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
  
                                   Bunun üzerine tabutun vidaları söküldü.

Tahta tabutun içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Bu sandukada
gaz birikmiş olma ihtimali düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı.
Gaz ya da koku çıkmadı.Sanduka talaş doluydu.Sandukanın içi,
muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı doluydu. Bu talaş,
naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,ağzı kapalı ve içi sıvı
dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza için kullanılan solüsyondan bir numuneydi.
Üzerinde terkibi yazılıydi.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi bir musambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes nefesini tutmuştu.
Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu patlatmış,nöbetçi er,
korkudan bayılmış" diye bir sürü söylenti geziniyordu. Ve 15 yıl sonra
ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.
Kefenin sargıları aralanınca Prof. Kamile Sevki Mutlu,
orada bulunanların yardımıyla katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı.
Ata'nın derisi kahverengi bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı olmuştu.  

Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle anlatacaktı:

"Yüzünü örten ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım.
Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü.
Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında uyuyor gibiydi." Prof. Mutlu,
kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun başına çağırdı. Onlar da tek tek,
tabutun içine baktılar.En başta Başbakan Adnan Menderes vardı.
Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderesde yanındakilerin yardımıyla
katafalka çıktı,ürkek bir şekilde aşağı,tabuta doğru baktı.

O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan aktaralım:  
"Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu.
Bir de baktım ki, müzenin kapısına dogru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
Tahmin ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına yığılıverdi.

Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,tekrar solüsyonla ıslatıldı.

Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,
orada görevli adli tıp doçenti Dr.Cahit Özen'in yanına yaklaşıp
avucunda taşıdığı bir kâgıdı gösterdi ve şöyle dedi: "Bu kâğıdi,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstüne konmasını istiyor.
"Doç.Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.

"Böyle bir kâğıdı Atatürk kabul etmez.

"Bize kızar, darılır" dedi.Komiser kâğıdı katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı.
Bütün işlemler bittikten sonra salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip
hep bir ağızdan besmele çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da
15 yıl içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu.
Üzeri bayrakla örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu  Dolmabahçe'den
Ankara'ya taşıyan  top arabasına yerleştirilip  son durağı olacak Anıtkabir'e taşındı.
Artık ebediyen orada kalacaktı...

Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı

Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12 askerin omuzları üzerinde
oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir top arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan naklen yayımlanan o görkemli tören,
en az 15 yıl önceki kadar hüzünlüdür.Ancak o törenden hemen önce yaşananlar, t
tarihçilerin pek ilgisini çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anitkabir yapılana dek,
Atatürk'ün naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem yapılmıştı.

Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir formül enjekte edilmiş
ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük ilaç şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti.
Bu işlem sayesinde Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi ,öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak Islam dini, ölünün defnini şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.

Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu.
O komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in huzurunda
Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca tahnit bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle Atatürk'ün (mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene katılanlar olacaktı.
Bu yazıda yer alan bilgilerin bir kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Sevki Mutlu ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor. Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, bu ayrıntılarla daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk'ü son görenler anlatıyor:
'Yüzünde iki günlük sakal vardı'


Osman Ersoy ve Halide Intepe, 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki o töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı buldular.

İzlenimlerini şöyle anlattılar:

• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile katafalka çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük sakalı vardı. Kasları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."' Gözleri aralıktı'

• HALIDE INTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.Başı yana doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.Hani insan hasret giderek ölürse, gözleri aralik kalırmış ya, öyle aralıktı gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."

                                          
                                   Tüm dinlerin temsilcileri,o gün oradalar...

 Kaynak:Facebook/Atatürk sayfası                    

Charlie Chaplin-Şehir Işıkları (City Lights)

Posted by agzı bozuk düşmanı



Yukarıdaki resim, büyük usta Charlie Chaplin'in Şehir Işıkları filminin son sahnesi..
Onca çektiği dertten sonra bile, filmlerini genelde hüzün ile karışık; umut ve daima
ümit ile bitiren bu gerçek sanatçıyı anmak geldi içimden...:):)

Tagore'dan Şiirler... (1861-1941)

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:

Hindistan'ın en büyük şairlerinden Tagore'un yaşamını okuyordum bu sabah..
Şiirlerinden ikisini, sizlerle paylaşmak istedim.




BENİM GÖNLÜME GEL,TESTİNİ DOLDURACAKSAN.
Ben hep ayaktayım seni bekliyorum
Benim gölüme gel testini dolduracaksan
Göreceksin sularım ayaklarını öpecek
Aşkımı anlatacak, göreceksin
Bu gölgesi kumlara vuran yağmur bulutudur.
Siyah zülfün üstüne kaşın, gözün üstüne
Bu bir tutamlık yağmur bulutudur vuran
Ben hep ayaktayım seni gözlüyorum
Benim gölüme gel testini dolduracaksan
Tüm bayırı yaban çiçekleri sardı
Taze çime otur, yüzüne peçeni vurma
Sularım seni bekliyor bakıp düşe dalacaksan
Ben hep ayaktayım seni bekliyorum.

ÇOCUKLUĞUMA
sen, bir gün yine çıkacaksan karşıma
haber ver,ne olur.
en güzel elbiselerimi giyip-tertemiz-
seni bekleyeyim.
beni hatırla ve inandır
yaşamın güzel olduğuna
...........

TÜM DOSTLARA VE SEVDİKLERİNE HAYIRLI BAYRAMLAR

Posted by agzı bozuk düşmanı

video - Barış Manço Bugün Bayram


Sevgili Barış Manço'yu da böylelikle tekrar rahmetle anmış oluyoruz

Duygusal Çiviler.!!!

Posted by agzı bozuk düşmanı





Gördüğüm en ilginç sanat ve zeka eserlerinden ,ben çok beğendim
ve sizler ile paylaşmak istedim...