Posted by agzı bozuk düşmanı



ÇOK HOŞUMA GİTTİLER,SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM,ŞUNLARIN
CİCİLİĞİNE BAKIN.....

Posted by agzı bozuk düşmanı

MİM'E TEŞEKKÜRLER...

Posted by agzı bozuk düşmanı



Blog yazarı Sayın Sevgili Defne Soysal bana bir mim göndermiş.
Kendisine teşekkür ediyorum. Evde olmadığımdan, ancak şimdi mim'i yanıtlıyabiliyorum.

Şu an okumakda olduğum kitap;Turgut Özakman'ın Cumhuriyet adlı eseri
ve 55.sayfayı açınca ilk gözüme çarpan satırlar şunlar oluyor;

"İstanbul ve Çanakkale hattı karşısındaki Türk birliklerinin canlılığı
dikkatlerini çekmişti.
Çok geçmeden cephe gerisindeki birliklerin hazırlık içinde
oldukları hakkında haberler almaya başladılar.
Bu hazırlıklar pek gizli yapılmıyor,belki Müttefiklerce bilinmesi isteniyordu.
Bu bilgiler gittikçe kesinleşti ve durum aydınlandı;
Türkler Savaşa karar vermişti. "

Şimdiii; üç kişiye yönlendirmemiz gerektiğine göre mimi- aşağıdaki
kurallara da uyarak tabii bu arada;
1- Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.
2- Mimin bozulması teklif dahi edilemez.
3- Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.
4- Karşılıklı mimlemeler yasaktır.
5- Mim, her bir blog için sadece bir kez cevaplanabilir.
6- Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez."

Ve o 3 arkadaşı kendimce şöyle saptadım hoşgörülerine sığınarak;

Sarkaç :)
Ruşen :)
Swotpisces :)

Herkese Saygılarım ve Teşekkürlerim ile...

24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlu Olsun....

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:



Atatürk'e “Başöğretmen” ünvanı verilişinin 78’inci ve bu günün öğretmenler günü olarak kutlanmaya başlanmasının 26’ıncı yılını yaşıyoruz.…   24 Kasım Öğretmenler günü…
Sevgili öğretmenlerimizin varlığı sayesinde, ağzı bozuk sayısının azalacağını ve toplumumuzun onların saçtığı ışık ile daha da ileri gideceğini ümit ediyor, öğretmenlerimizin ellerini sevgi ve saygılarımız ile öpüyoruz.


                                                      

ATATÜRK 'ün Tabutunun Açıldığı Gün ( 9 KASIM 1953 )

Posted by agzı bozuk düşmanı Etiketler:



 
Böylesine heyecan verici bir olayı,sizlerle paylaşmadan edemezdim.
Umarım bu satırları yazarken duyduğum heyecanı, sizler de okurken benimle bölüşürsünüz. 
                                                  *********
8 Kasım 1953,pazar gecesi saat 23.00'de,Prof. Dr. Kamile Sevki Mutlu'nun ev telefonu çaldı.

Prof. Mutlu, Ankara Tip Fakültesi Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydi.
Patalogdu.Arayan ise Ankara Valisi Kemal Aygün'dü... Aygün, "Hocam" dedi,"10 Kasım günü Atatürk'ün naaşını Anıtkabir'e taşıyacağız."Bunun için bir komite kurduk. Naaşı geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica ediyoruz.
Prof. Mutlu önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını rica etti.
Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar götürürüm, bu tarihi bir görev" dedi.
Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı Etnografya Müzesi'ne gitti.
Başbakan Adnan Menderes oradaydı.Meclis Başkanı Refik Koraltan
ve eski başkan Abdülhalik Renda da...
Mutlu,görevden affının istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
 Gerçekten tarihi bir tanıklıktı bu...
 Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici kabrinden çıkarılıp
müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir hafta boyunca
sırayla ögrenciler, subaylar ve generaller katafalk başında nöbet tutmuştu.
Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite üyeleri tamam olunca
Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
  
                                   Bunun üzerine tabutun vidaları söküldü.

Tahta tabutun içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Bu sandukada
gaz birikmiş olma ihtimali düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı.
Gaz ya da koku çıkmadı.Sanduka talaş doluydu.Sandukanın içi,
muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı doluydu. Bu talaş,
naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,ağzı kapalı ve içi sıvı
dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza için kullanılan solüsyondan bir numuneydi.
Üzerinde terkibi yazılıydi.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi bir musambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes nefesini tutmuştu.
Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu patlatmış,nöbetçi er,
korkudan bayılmış" diye bir sürü söylenti geziniyordu. Ve 15 yıl sonra
ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.
Kefenin sargıları aralanınca Prof. Kamile Sevki Mutlu,
orada bulunanların yardımıyla katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı.
Ata'nın derisi kahverengi bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı olmuştu.  

Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle anlatacaktı:

"Yüzünü örten ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım.
Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü.
Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında uyuyor gibiydi." Prof. Mutlu,
kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun başına çağırdı. Onlar da tek tek,
tabutun içine baktılar.En başta Başbakan Adnan Menderes vardı.
Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderesde yanındakilerin yardımıyla
katafalka çıktı,ürkek bir şekilde aşağı,tabuta doğru baktı.

O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan aktaralım:  
"Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu.
Bir de baktım ki, müzenin kapısına dogru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
Tahmin ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına yığılıverdi.

Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,tekrar solüsyonla ıslatıldı.

Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,
orada görevli adli tıp doçenti Dr.Cahit Özen'in yanına yaklaşıp
avucunda taşıdığı bir kâgıdı gösterdi ve şöyle dedi: "Bu kâğıdi,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstüne konmasını istiyor.
"Doç.Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.

"Böyle bir kâğıdı Atatürk kabul etmez.

"Bize kızar, darılır" dedi.Komiser kâğıdı katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı.
Bütün işlemler bittikten sonra salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip
hep bir ağızdan besmele çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da
15 yıl içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu.
Üzeri bayrakla örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu  Dolmabahçe'den
Ankara'ya taşıyan  top arabasına yerleştirilip  son durağı olacak Anıtkabir'e taşındı.
Artık ebediyen orada kalacaktı...

Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı

Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12 askerin omuzları üzerinde
oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir top arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan naklen yayımlanan o görkemli tören,
en az 15 yıl önceki kadar hüzünlüdür.Ancak o törenden hemen önce yaşananlar, t
tarihçilerin pek ilgisini çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anitkabir yapılana dek,
Atatürk'ün naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem yapılmıştı.

Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir formül enjekte edilmiş
ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük ilaç şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti.
Bu işlem sayesinde Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi ,öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak Islam dini, ölünün defnini şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.

Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu.
O komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in huzurunda
Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca tahnit bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle Atatürk'ün (mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene katılanlar olacaktı.
Bu yazıda yer alan bilgilerin bir kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Sevki Mutlu ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor. Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, bu ayrıntılarla daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk'ü son görenler anlatıyor:
'Yüzünde iki günlük sakal vardı'


Osman Ersoy ve Halide Intepe, 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki o töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı buldular.

İzlenimlerini şöyle anlattılar:

• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile katafalka çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük sakalı vardı. Kasları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."' Gözleri aralıktı'

• HALIDE INTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.Başı yana doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.Hani insan hasret giderek ölürse, gözleri aralik kalırmış ya, öyle aralıktı gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."

                                          
                                   Tüm dinlerin temsilcileri,o gün oradalar...

 Kaynak:Facebook/Atatürk sayfası