New York'un Brooklyn köprüsünde dilenen bir kör varmış.Köprüden geçenlerden biri adamcağıza günlük kazancının ne olduğıunu sormuş.Dilenci"bir-iki dolar"demiş.
Yabancı bunun üzerine kör dilencinin göğsünde taşıdığı,sakatlığını belli eden tabelayı almış,üzerine birşeyler yazdıktan sonra yeniden dilencinin boynuna asmış ve demiş ki;" Tabelaya gelirinizi arttıracak bir yazı yazdım.Bir müddet sonra tekrar uğrarım,bakalım netice verecek mi? "
Aradan bir ay geçince adamın yolu tekrar kör dilencinin olduğu yere düşmüş."Durumlar nasıl?"demiş.Adamı sesinden tanıyan dilenci"günde on-onbeş dolar topluyorum.Tabelaya ne yazdınız da,insanlar bana bu kadar sadaka veriyor?" diye sormuş.Adam yanıtlamış; " Siz,gelecek baharı göreceksiniz ama ben göremeyeceğim diye yazdım " demiş.
Size bugün;bir arkadaşımı anlatmak istiyorum.Uzun yıllar ciddi anlamda zor günler geçirdikten sonra,en sonunda yaşamına anlam veren,kendisine yaşam gücünü kazandıran kadına rastlamıştı,O'nu çok sevdi,öylesine ki,uzaklarda olan kadına ulaşmak için hemen her ay, uzun yollar aşarak kendisini görmeye giderdi.
Ama ya kendisinden uzak olduğu,yanında olmadığı zamanlar..Gözlerimle gördüm ki;özlemek denen duygu ne denli zor,ne denli insanı güçsüz kılan, ama bir o kadar da itici güç olabilen bir duygu imiş. Benimle herşeyini paylaşan arkadaşıma,bunca sevdiği kadını görmek için her ay o denli uzaklara gitmenin zor olup olmadığını sorduğumda,bunun kolay olduğunu, ama asıl zor olanın kendisinden ayrılmak olduğunu söylemişti,öylesine ki; hanımın yamacına vardığı anda, o özleme duygusu da beraberinde geliyormuş..
Ya şimdi? Uzun süredir özel nedenlerle biraraya gelemediklerini bildiğimden,bir süre önce kendisini gördüğümde,O duyguya şimdi nasıl tahammül edebildiğini sorduğumda bana yanıtı ise şu oldu;" ben tahammül edemiyorum ki zaten ama O'na sevgim,saygım ve umuyorum ki aynı duyguların kendisinde de olduğunu bilmem beni ayakda tutuyor,özleme gelince,O'nu zaten ne sen sor,ne ben söyleyeyim."
İşte böyle; içimden geldi,bugün bu dostumu odak noktası yaparak, sizler ile özlem duygusu hakkında biraz sohbet etmek istedim.
Dileyelim ki; hiç kimse evinden uzak olmasın,o özlem duygusunu sık sık algılamasın ve Allah kimseyi sevdiğinden ayırmasın
Antik Yunan'da Sokrates'e haksız yere idam cezası verilir..Karısı kararı duyunca ağlamaya başlar ve "haksız yere idam ediliyorsun."deyince Sokrates;"haklı idam olsam daha mı iyi olurdu?" diye yanıtlar ve ekler;"Benim en iyi bildiğim şey,hiç bir şeyi tam bilmediğimdir çünkü bütün kötülükler,bilgisizlikden doğar..."
Geçmiş tüm yaşamımda karşılaştığım pek çok olay, gözlemlediğim pek çok sosyal olgu, bana hep Sokrates'in savunması ve verilen hükme karşılık, o büyük filozof'un eşi ile yaptığı bu konuşmayı anımsatmıştır ve ne kadar isabetli bir söz ki, asırlar boyu hep doğrulanmış...
"Benim en iyi bildiğim şey,hiç bir şeyi tam olarak bilmediğimdir."
Çeşit çeşit gribin kol gezdiği şu günlerde,her türden öksürüğü bir gün içinde kesecek bir tarif vermek istiyorum.
Malzemeler : (Her birinden 100'er gr.)
a. Zencefil
b. Zerdeçal
c. Havliçan
d. Keten Tohumu
e. Tarçın
f. Bal
Bu malzemelerin hepsi karıştırılarak,karışım bir kavanozda saklanmalı.
Kullanım şekli :
1.) Karışımdan bir tatlı kaşığı,bir bardaktaki sıcak suyun içine konur,biraz da BAL eklenir ve sonra içilir.
En kısa sürede öksürüğün geçtiğini göreceksiniz.
Geçmiş olsun.
Ne Şanslı bir Milletiz ki,bağrımızdan o Büyük insanı ve arkadaşlarını çıkartmışız.Bunca nankörün olduğu şu zamanlarda,değerini daha da fazla bilmemiz gerekiyor.Tüm dünyanın örnek aldığı bir Liderimiz varken,bu millet nasıl kişiler barındırıyor ki,o'nu silmeye çalışıyorlar.En ağırıma giden de bu zaten.. O ve arkadaşları olmasa,yaşayacakları vatan bulamayacak kişiliksizler,nasıl da arkasından yapmadıklarını koymamaya çabalıyorlar.Buna karşın bu millet,bu vatan, bir şekilde hep,doğrularını bulmuş ve yoluna devam etmiştir.Asla ümitsizliğe kapılmayalım....
BUNU YAPANLAR İNSAN MI ACABA?
CİVCİVLERİN ÇÖPLÜKTE Kİ YAŞAM SAVAŞI
Mudurnu Çöplüğüne atılan binlerce civciv ölüme terk edildi. Çöplükte civciv sesleri yankılanıyor. Henüz yumurtalardan yarı çıkmış civcivler siyah poşetlerle Mudurnu çöplüğüne terk edilmiş.
Civcivleri gören vatandaşlar şaşkınlıklarını saklayamıyor. Ölüme terk edilen civcivlerin neden buraya çöpe atıldığı hakkında kimse bir şey bilmiyor. Son günlerde ilçede faaliyetleri durdurma noktasına gelen bir firmanın kuluçkayı durdurduğu ve bu civcivlerinde buradan atılmış olabileceği belirtiliyor.
Siyah poşetler içersinde atılan binlerce civciv can savaşı veriyor. Doğadaki hayvanlar ise adeta bayram yapıyor.
Önce domuz gribi dediler geldi geçti,şimdi de keçi gribi diyorlar ki,-kurbanlarından biriyim-,nasıl bir hastalıktır bu böyle?
Eskiden "grip,paçavra hastalığıdır."derlerdi şimdi hayvanlarla anılmaya başladı ama ne olursa olsun,insanı çarpıyor işte...
AMAN AŞILARIMIZI OLMAYI İHMAL ETMEYELİM.EVLERİMİZDEN C VİTAMİNLERİNİ EKSİK ETMEYELİM.
Uzun yıllardan beri uğraştığım bir hobimi sizlere sunmak istiyorum.İnternet'ten planlarını indirmek sureti ile yapabileceğiniz kağıt modeller.
Gereken Malzeme : Yapıştırıcı,makas ve A4 Kağıdı..
Yapmış olduğum bir kaç örneğin resmini de sizlere sunuyorum,özellikle becerilerini geliştirmek isteyen çocuklara ve kafasını dinlemek isteyen her yaşdan çoccuğa kesinlikle öneririm.
Ayrıca aşağıda verdiğim örneği yazıcınızdan çıkartarak,siz de kolaylıkla yapabilirsiniz.
Yapmanız gereken tek iş,noktalardan hareketle keserek,gerekli kıvrımları(resim üzerinde işaretlidir.)kıvırıp,yapıştırmayı yaparak modeli bitirmektir.
Elimde bu konuda geniş bir arşiv olup,arzu edilir ise paylaşmaya hazırım.
Herkese kolay gelsin.
Anne Yemeklerine Devam
Enginarlı Girit Kebabı(4 Kişilik)
Malzemeler:
300 gr. dana kuşbaşı et
3 adet enginar
1 adet kurusoğan
1 adet domates
2 adet sivri biber
...1/2 çay bardağı sıvıyağ
1 su bardağı su
Tuz,karabiberYapılışı:
1. Dondurulmuş enginarları limonlu suya atılır ve yumuşadıklarınde irice doğranıp limonlu suda bekletmeye devam edilir.
2. Tencereye sıvıyağı ve etleri konur. Etler suyunu salıp tekrar çekinceye kadar orta ateşte pişirilir. Suyunu çeken ve kavrulmaya başlayan etlere küp küp doğradığınız kuru soğanı eklenir ve kavurmaya devam edilir.
3. İrice doğranan enginarlar ve sivri biberler ilave edip 3-4 kere tahta kaşıkla çevrilir. Doğranmış domatesleri de ekleyip 3-4 kere daha çevrilip kavurulur.
4. Tuz ve karabiber eklenir. Üzerine 1 su bardağı su ilave edip, suyu bitinceye kadar kısık ateşte pişirilir.
Dereotuyla süslenip, pirinç pilavının yanında servis yapılır ise daha leziz olur.
Afiyet olsun…
Not: yemeğin resmini çekemediğimden nette bulduğum bir resmini kullanmak zorunda kaldım,kusura bakılmaya..!!!:)
20 Ocak 1959'da doğmuş olan ben, bugün bir yaş daha aldım.Umarım Yüce Allah, ileride dostlarımla daha nice yaşlar kısmet eder.Bu günün bahanesi ile, gelin o güzel şiiri bir kez daha yudumlayalım...,
Allah herkese Sağlıklı,Huzurlu,Mutlu,Başarı dolu bir ömür versin.
OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
N'eylesin ölüm herkezin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.
Cahit Sıtkı Tarancı
Bunca zaman sonra, zor bir konuda zor bir yazı, hem de hakkında binlerce defa yazılmış bir konu ama ne yapayım ki, içimden geldi..Belki, benim de yuvamda bir dişi kuş yok, o yüzdendir...
Sevgili dostlarımın bloglarında,nefis yemek tariflerini okuyorum,nasıl göz nuru döktüklerini görüyorum,o tarifler ve el emeklerinin yuvalarına nasıl yansıdığını biliyorum ve en azından tahmin ediyorum,içim gidiyor.Bu belki biraz kişisel bir yazı oldu ama ne yapayım ki,insan bazen böyle duygularını da paylaşmak istiyor.
Tüm dostlara sevgi ve saygılar